Mağfiret – Ömer ÇELİKTAŞ

İletişim Bilgileri 5345498315 – Karacaören Köyü
Yaşı: Mağfiret 1969, Ömer 1963 doğumlu
Hane halkı kimlerden oluşuyor? Hanede sadece ikisi yaşıyor.
Ailenin geri kalanları (büyükler, çocukları) neredeler ve ne yapıyorlar? Kızı gelin oldu, İstanbul’da, oğlu Polatlı’da yaşıyor.
Göç etmişse önceki memleketi? Doğma büyüme Karacaörenliler, anne babaları da öyle.
Hanede kimler üretim için çalışıyor? İkisi de tarla ve bağda çalışıyor.
Üretim ve satış dışında hanenin gelir kaynakları var mı? Ömer zaman zaman ücretli işlerde (tarlada ve odun kesme, enginar soyma işlerinde) çalışıyor.
Üretim geçmişi; ne zamandır tarımsal/hayvansal üretim yapıyor? 1985’te evlendiklerinden beri tarımla uğraşıyorlar. Arpa ekerek kuru tarım yapıyorlar. Önceden sebze ekerlerdi (domates salatalık soğan pırasa), ama Mağfiret artık güneşe çıkamadığı, Ömer de yaşlandığı için bu işi bıraktılar.
Ürettiği başlıca ürünler (işlenmiş ürünler dahil)? Kuru tarım yapıyorlar, arpa, nohut ekiyorlar. Bağları var, üzüm (bol çeşit – yerel üzümler) yetiştiriyorlar.  Pekmez, yaprak salamura, tarhana, kunduru buğdayından bulgur, erişte, erik ekşisi, tatlı erik pestili yapıyorlar. Bahçelerinde elma ve kayısı yetiştiriyorlar. Kayısıların çekirdeğini çıkarıp kaynatıyor, komposto yapıyorlar, dağlardan toplanan mancar otunu erik ekşisiyle pişirerek konserve yapıyorlar. Kayısı kurutuyorlar. Enginar, yeşil fasulye yetiştirip konservelerini yapıyorlar. Doğadan kuşburnu topluyorlar. Doğal süt alıp yayıkta süzme yoğurt yapıyorlar.
Ne kadar alanda ve/veya kaç hayvanla üretim yapıyor? 5 dönüm bağ ve meyve bahçesi, 30-50 dönüm arasında (bir kısmını kiralayarak) kuru tarım yapmaya uygun tarla işliyorlar.
Hayvanları varsa nasıl besliyor? Hayvan beslemiyorlar.
Hangi ürünleri satıyor ve satış yolları neler? Az miktarda salamura yaprak, pekmez, üzüm, tarhana, bulgur, nohut, kayısı ve konserveyi Güdül Pazarında ya da eve gelenlere satıyorlar. Her zaman pazara katılamıyorlar, nedeni ürün azlığı ya da zamanlarının yetmemesi.
Sürekli veya dönemsel olarak ücretli iş gücü kullanıyor mu? Ücretli işgücü kullanmadıkları gibi, tam tersine, Ömer zaman zaman ücretli iş gücü olarak tarlada, odun kesme ve enginar soyma gibi işlerde çalışmaya gidiyor.
Ankara’yla veya başka büyük şehirlerle bağlantıları var mı? Çalışmak için Aydın’a gidiyor. Kızlarının yanına İstanbul’a gidiyorlar.
Çiftçinin köydeki kendi yaşam alanı ve koşulları nasıldır? Köy hayatı zor geliyor, insanlar kendilerini şehre atıyor. artık kimse istemiyor, şehirde rahat yaşamak istiyor. köye kız veren yok
Çiftçinin varsa eğer- nasıl bir üretim hayal ettiği? Üzüm bağlarının büir kısmında tam doğal üretim yapıyortlar. Bir kısmında ise azot gübresine devam ediyorlar. Ederinden talep olsa tamamında doğal tarım yapmak istiyorlar.
Hangi iletişim araçlarını kullanır / tercih edersiniz?: Telefon, SMS, Whatsapp, E-posta, Facebook vs. Telefon. SMS okur ama yazamaz. Ömer Abi’nin görme sorunu var, Mağfiret’e okutturuyor.
Üretimin en çok hangi yönünü seviyor? Bağları budayınca bir güzellik gelir, sonrasında yeşil yeşil yaprakları çıkar, çubukları kesip topladıktan sonra – ufak ufak derken büyür, daha bir güzel olur. Kendi ürettiği yapraktan salamura yaprak sarıp yemekten zevk alıyor. “Üzümler çıkınca onlara baktığında mutlu oluyor. Hepsinin zevki başka – herşeyin kendine göre bi zevki tadı var. Yaşamak lazım, yaşamayınca ne kadarını anlatsak da görmeyince zor gelir anlamak. Kışın soğunu yiyicen, yazın sıcağını yiyicen, yorulucan sonra yatıcan o yorgunlukla uyuyucan. Görmeyince yaşamayınca bilemezsin,” diyorlar.
Üretimin/kırsal hayatın en zor yönleri neler? 3-5 seneye belki yukarı odun kömür çıkaramayacaklar, doktora gidemiyorlar, kış şartları zor oluyor, ister istemez belki de şehre gidecekler. İster istemez gidiyor ihtiyarlar, gençler zaten bırakıp gitmek istiyor, evlenip hayatlarını oraya bağlıyorlar. Ömer’in bacakları ağrıyor, bel fıtığı var. Oğlu çocuğum okula gidiyor, ben gelemem diyor, hanımı da çok sevmiyor köyü. Kızım okula gidiyor nasıl geleyim diyor, benim hayatım buraya bağlı ekmeğim buradan. “3-5 sene sonra ne bağ ederim ne pekmez ne tarhana yaparım. Bırakacağım bu işleri, oğlan diyor ki, senin pekmezinle okul mu okutayım kira mı ödeyeyim, ne yapayım 6 ay kışın soğuğunda?”
Neden ilaçlı üretim yerine doğal üretimi tercih ediyor? Doğal üretime sonradan geçiş yapmışsa neden ve nasıl? Genç yaşamak için sağlıklı yaşamak için – ilaç zarar veriyor, kendimi zehirlememek için. “Bana zarar veriyor o ilaç – her şeyin doğalını yiyorum,” diyorlar. İlaç içmeyi sevmez, başı ağrısa doğal yollarla geçirmek için bir şeyler yapar. Çok zorda kalmadıkça ilaç kullanmaz. “Öksürdüğümde kışın o pekmezi içiyorum kışın ve şifa alıyorum. Doğal olan sağlığa iyi,” diyor.
Uyguladığı doğal/alternatif üretim yöntemleri neler? Bahçeye koyun gübresi veriyorlar, yanmış şekilde ıslak değil kararmış şekilde. Sarımsak eziyor – ilaç yapıyorlar, bibere domatese ezip sulandırıp böceklere karşı veriliyor. “Zaten hastalık sarmaz köyümüz serindir.  Bahçemizde pek hastalık sarmaz köyümüzde, ama aşağı tarlalara sarardı,” diyorlar. Ekinlere ot ilacı vermiyorlar, yapabildikleri kadar yoluyorlar gerisi kalıyor. Biraz koyun inek gübresi veriyorlar. İlaçların hem kendi sağlıklarını mahvedeceğini, hem de pahalı olduğunu düşünüyorlar. Örneğin Priferin adlı ilaç nedeniyle toprağın sapsarı olduğunu, bağda ot çıkmadığını söylüyorlar. Bağın otunu büyüyüp tohuma kaçacağı zaman ele geldiğinde yoluyorlar, yolduğumuzu toprağın üstünde bırakıyorlar, o da çürüyüp gübre oluyor.
Doğal üretimde yaşanan ana zorluklar neler? “Hayat değişiyor, hava bi yağıyor bi yağmıyor – bazı insan ilaç veriyor. Verimim az çıkıyor, ilaç kükürt vermiyorum ot ilacı gübre vermiyorum – yapanlara göre benim bağ az ürün veriyor. İlaç verenlerinki daha güzel oluyor. Benim üzümüm küçük oluyor, onlarınki iri iri oluyor. Millet gösterişe bakıyor. Elmaya kurt giriyor mesela, millet albenili gösterişli olsun diye ilaç veriyor – biz vermeyince gösterişli olmuyor. gösterişe meraklı insanlar. İnsanlar gösterişli üzümü alıyor benimkini almıyor. Anlatamıyorum benim üzümün doğal olmasını, alıcı “organik diye bir şey kalmadı,” diyor – anlamıyor. Bu sene hava dengesiz, hastalık oldu, az yağmur yağdı hastalık sarıyor, doğal olsun diye ilaç vermiyorlar. Havaların dengesiz olması yüzünden kavun karpuz kalmadı. Yağışlar, hava sıcaklıkları düzensiz. Pekmez kaynatmak hepsinden zor, yaprak alıp getirmek de zor, tarhana yapmak da zor “Kendin ovalaya ovalaya yapacaksın el tarhanası bu.” Hepsi zor geliyor bazen severek bazen mecburiyetten yapıyorlar. Pekmez kazanların başında, o sıcakta, süzmek zor ama mecburen yapıyorlar. “İlaç kullanılmayınca verim az, ürünler gösterişsiz oluyor,” diyorlar.
Doğal üretimlerini artırmak için neye ihtiyaç duyuyor (satış, bilgi, destek, alan …) Sağlığı elvermediği ve yaşlandığı için eskisi kadar çalışma gücü yok. Üretim yapacak genç insanlara arazilerini kiralamak ve üretimle ilgili danışmanlık yapmak istiyor.
Şehirdeki doğal gıda arayan kişilerle tanışmak, üretim alanlarını ziyarete gelmelerini ister mi? “Gelsinler, zorlukları kolaylıkları yediğimizi içtiğimizi görsünler,” diyorlar. Ama köyü beğenmeyenlerden, orada yaşadıkları için kendilerini eleştirenlerden yakınıyor.
Çiftliğinde/evinde konuk ağırlamak ister mi? “Geçen sene 80 kişi geldi. Hepsini gücümün yettiği kadar ağırladım. Kapım açık benim gelenlere, her zaman başımın üstünde yeri var. Gelirler bağa gideriz üzüm yolar, pekmezim varsa yediririm, bahçemden sebze yediririm. Balkonumda oturtur çay kahve ikram ederim, temiz hava alır, suyumdan içer. Köy ekmeğim olur yağ ile yer. Ama market yok, köyde ne varsa onu yiyeceksin,” diyorlar.
Büyüklerinin yaptığı ama kendisinin devam etmediği üretimler ve işleme teknikleri var mı (dokuma vs. dahil)? Kaynanası pamuk ekermiş. kozaların içinde kendileri toplarlarmış, bi ebe varmış köyde, o ebeler yorgan döşek yastık diktirirlermiş. Koyunlardan kırparlar, yünden döşek yorgan yastık yaparlarmış. Kömürün olmadığı zamanlarda. Eşimin dedesi darı ekerlermiş, o darılardan yağ çıkarırlarmış makinayla – o hakiki organik yağla yer içerlermiş pişirirlermiş. eskiden yağ mı alacaklardı tenekede? Kilden taş tufran varmış, yayık ayranı yağı yoğurdu öyle yaparlarmış. Çamaşıra gittiklerinde, kil kullanırlarmış. “Kazanlara kil atardık, kaynatırdık, yıkardık kuyu suyunda. Sonra kazanlar gitti merdaneliler geldi, şimdi akıllı makinalar çıktı. Yapan kalmadı millet teknolojiye uyuyor şimdi,” diyorlar.
Yapabildiği yerel yiyecekler-yemekler var mı? Ekmek, kapama, höşmerim, etli aşure, keyman pişiriyorlar. Su turşusu, köy sirkesi, sarımsakla karışık turşu da yapıyorlar.
Eskiden yapılan ama artık yapmadıkları yiyecekler-yemekler var mı? Helvayı pekmezden yaparlardı, yağ ve unu kavurup don yağı – ineğin karnından çıkan iç yağı kavurup eritiler, dondururlar, ekmeğe sürüp yerlerdi – artık kolestrol şeker var millet yemiyor bunları. Etli (tuzlu) aşure yaparlardı, dağıtırlardı. Bulgur, yarma, fasulyeye et atıp karıştırıp yenirdi. Keyman (çemen) vardı, suyla ıslatıp yıkayıp acı biber atılır, sarımsak dövülür, kimi et parçaları atar kimi atmaz sade yer. Acılı bol sarımsaklı.
En sevdiği yemekler? Mağfiret Hanım: “Hepsini yerim, her yemeği yerim, Allahın verdiği her nimete saygı sevgim var. O gün nasibimiz kısmetimiz ne ise onu yeriz. Yazın yeşil fasulye, bamya, biberi patlıcanı sebze yemekleri yeriz. Kışın da bakla fasulye biber fasulye kuruturuz, kurubaklagiller, nohut, mercimek, erişte keseriz yazdan kışa hazırlarız. Kuruttuklarımızı yeriz. Ispanak, lahana, pırasa, brokoli… Tarhana çorbasını çok severim! Her zaman olsa yerim, bi de mercimek katarım bolca, sarımsak katarım – sabah akşam bir tabak yerim her zaman… çok severim çorbayı.” 
Çiftçilikten başka ilgi alanları var mı? Mağfiret Hanım: “Yürüyüş yaparım. Oya yaparım – kışın sobanın başında otururum boncuk örerim – ipliklerden paspas örerim. Yamalık yaparım, etek gömlek bozarım, minder, çul yaparım.” Kuran kursuna gidiyorlar, ders çalışıyorlar.
En sevdiği şarkılar? Gururlanma İnsanoğlu ilahisi – ilahi dinliyorlar.